23.BÖLÜM

Asena ameliyattayken gelen polis memurlarına onu nerede ve nasıl buldukları hakkında ifade veren Alparslan ve Bergüzar, aynı zamanda çocuğun bir ailesinin olup olmadığı haberini de bekliyorlardı. Bu sırada Yekta, Halim, Ateş ve İsmail başta olmak üzere birçok koruma da kızın anne ve babası hakkında araştırmalarına başlamışlardı. Doktorlar ameliyattan çıktıklarında kapıda kendilerini bekleyen aile üyelerine dikkatle baktılar.

”Vajinanın hasar gören kısmını diktik…” Bergüzar, Alparslan’ın elini öyle bir sıkıyordu ki adamın eli uyuşmuştu. Doktor derin bir nefes alırken Suna Hanım zorla konuştu.

”Sanırım sadece bununla kalmadınız Ekrem Bey!” operasyonu gerçekleştiren doktor hüzünle Suna’ya bakarken

”Maalesef Suna Hanım… Rahimin küçük bir kısmını ve yumurtalıklarından birini almak zorunda kaldık.” demesiyle herkesin nefesi boğazına düğümlenip kaldı sanki. Bergüzar gözlerinden dökülen yaşları hızla silerken

”Onu görebilir miyim?” diye sordu. Ekrem Bey ise gülümsemeye çalışarak

”Uyandığında sizi yanına alabilirim ancak çok kısa bir süre.” dedi ve müsaade isteyerek yanlarından ayrıldı.

Alparslan ailesine şöyle bir bakıp, herkesin yüzündeki kederi gördü ama gözleri Armağan’ın bembeyaz yüzü ve mat bakan gözlerinde durdu. Yavaşça Ertuğrul’un yanına gidip karısını eve götürmesini söylerken, Atilla’ya da başıyla işaret verdi. Murat ise ne karısını, ne de kardeşlerini yalnız bırakmak istemediği için bir an ortada kalınca Tomris

”Biz de gidelim. Fakat her an haber verin lütfen!” diyerek kocasının elini sıkıca tuttu ve çıkışa yöneldiler. Alparslan annesi ve babasını da eve gönderdikten sonra Toprak, Suna ve Bergüzar ile birlikte koridordaki koltuklara oturdu ve karısının elini sıkıca tuttu. Bu sırada Arda hepsine kahve alıp gelmişti. Bergüzar kahvesinden bir yudum alırken ameliyathanenin kapısı açıldı ve Asena dışarı çıkartıldı. Hepsi ayaklanıp onu takip ederlerken, yine kendilerini yoğun bakımın önünde buldular. Saatler ilerlerken Asena’nın uyandığını haber veren Ekrem Bey, Bergüzar’ın hazırlanıp içeriye onlarla birlikte girmesini istedi. Bergüzar odanın içerisine adım attığında küçük kızın yorgun gözleri kendisini buldu ve bir an huzurla nefes aldı.

”Merhaba…” derken yine elini kıza uzattı ve küçük kız o eli tutmakta bu sefer tereddüt etmedi.

”Merhaba…” sesi öyle yorgun çıkıyordu ki Bergüzar canının yandığını hissetti. Onun yanına sandalye çekip otururken, elini hâlâ sıkı sıkı tutuyordu. Kızın gözleri bir an dışarıdan kendilerini izleyen Alparslan’a takıldı.

”O benim kocam Asena. Sana zarar vermez korkma. Hem biliyor musun, bizim de senin yaşında bir kızımız ve sizden üç yaş büyük bir oğlumuz var.” Asena şimdi daha dikkatli şekilde ona ve Alparslan’a baktı.

”Adları ne?” Bergüzar gülümseyerek

”Sadullah Ayaz ve Nazlı Yâdigar…” dediğinde Asena da ona gülümsedi. Kızın saçlarını usulca severken

”Senin Asena dışında bir adın var mı?” diye sorduğunda Asena başını sağa sola sallamıştı.

”Asena… Dışarıda polis ablalar  var ve seni görmek istiyorlar. İçeriye gelsinler mi?” Asena bir an korkuyla ona ve doktorlara baktı.

”Sana bir şey yapmayacaklar canım. Sadece soru sormak istiyorlar. Ben onlara soru sorarken de burada, yanında duracağım. Söz veriyorum.” küçük kızın dikkatli bakışları Bergüzar’ın üstünde gezindi.

”Söz mü?” başını samimiyetle sallarken ”Söz!” diye fısıldadı ve onun elini güven vermek istercesine sıktı. Polisler Asena’nın ifadesini alırlarken, pedagog da yanlarında bulunup kızı daha fazla korkutmadan bilgi edinmeye çalıştılar. Ancak pek başarılı oldukları söylenemezdi çünkü küçük kız başına ne geldiğini bile anlamayacak kadar küçüktü. Daha beş yaşında, yemyeşil gözlerine oturan acının tarifi yoktu. En zoru da onun bu acısına son verecek bir çözüm yolu yoktu.  Küçük kız uyuyunca Bergüzar dışarı çıkıp Alparslan’a sıkıca sarıldı.

”Bebeğim… İyi misin sevgilim?” adam yavaşça karısının yüzünü kavrayıp gözlerine baktı.

”İyi değilim koca adam… Canım acıyor…” derken gözünden dökülen yaşlara aldırmadan onun kocaman bedenine sımsıkı sarılıp kaybolmak istedi.

”Ağlama… Bu koca adam seni çok seviyor. Ağlama Esmerim.”

”Ailesinden haber var mı?” Alparslan onun ellerini tuttu ve koltuklara oturttu.

”Var… Annesi…” deyip susunca Bergüzar ne duyacağını az çok tahmin etmişti.

”Terk etmiş değil mi?” derken sesinin titremesine engel olamamıştı. Alparslan başını sallayıp,

”Evet.” dediğinde Bergüzar öfkeyle ayaklandı.

”Bakmayacağın çocuğu niye doğurursun! Allah kahretsin böylelerini!” Alparslan onun elini tekrar tutup oturmasını sağladı.

”Başka biri yok mu? Babası, akrabası?” Alparslan başını salladı ve

”Babası madde bağımlısıymış Hem kullanıyor, hem de satıyormuş. Yakalanıp hapse girmiş. Akrabaları ise kızı kabul etmiyorlar.” Bergüzar’ın gözünden yaşlar usulca döküldü.

”Yetimhaneye gidecek değil mi?” derken yeniden ayaklanıp camın ardında yatan kıza hüzünle baktı. Bu sırada beline dolanan kolların ona güç verdiğini hissediyordu. Ellerini kocasının ellerinin üstüne koyarken

”Başka bir yolu yok mu? Daha fazla yalnız kalıp acı çekmesin!” diye fısıldadı. Toprak sessizce onların yanına gelip, Asena’ya bakarken ablasının eline uzandı ve sıkıca tuttu. Gözlerindeki yaşlarla birbirlerine bakarlarken Alparslan karısından bir adım uzaklaştı ve onların aynı acıda buluşmasını izledi. Toprak bir anda Bergüzar’a sarılınca, Bergüzar da onu sımsıkı sarılmıştı.

”Abla…” Toprak yüzünü onun boynuna saklayıp ağlarken, Bergüzar da ağlıyordu.

‘’Canım…’’ derken sesinin titremesini durduramamıştı. Alparslan bir kolunun altına karısını, diğerine de Toprak’ı alıp içeride uyuyan Asena’ya bakarken

”Aslında Asena’yı bırakmamanın bir yolu var Esmerim.” dedi ve gülümsedi.

”Neymiş?” Bergüzar’ın heyecan ve umutla bakan gözleri kocasını bulduğunda aklı başına geldi.

”Ciddi misin?” Alparslan gülerek

”Çok ciddiyim… Zaten üçüncü çocuk için heveslenip duruyordum.” dediğinde Toprak ne demek istediklerini anlayıp, şaşkınlıktan açık kalan ağzını zorla kapattı.

”Evlat edineceksiniz…” ikisi de ona gülümseyen yaşlı gözlerini diktiler.

”Evet…’’ Toprak yaşadığı sevinçle hem gülüp, hem ağlıyordu. Bu sırada fısıltıyla söze başlayan Alparslan

‘’Asena’yla yollarımızın kesişmesinin tesadüf olduğunu sanmıyorum. O güzel çocuğun aklındaki, gönlündeki, bedenindeki yaraları kapatmak için biz seçildik. Çünkü biz ona, o da bize şifa olacak. Biz düştüğümüz yerden kalkmaya çalışırken karşılaşmamızın anlamı ancak bu olabilir. Birbirimize iyi geleceğiz. Hep birlikte güzel bir aile olacak ve yepyeni anılar biriktireceğiz. Tabii o sırada ben eski anılarımı da hatırlamaya devam edeceğim diye umut ediyorum.” Dediğinde boynuna sımsıkı sarılan karısını minnet duygusuyla öpüyordu. Öyle zor zamanlarda, öyle inançlı ve dirayetli durmuştu ki. Ailesine, kocasına olan inancını bir an bile kaybetmemiş, gönlü kırılsa da kendini değil, çocuklarını düşünmüştü ki… Alparslan buna sadece minnet ve şükür duyuyordu. Ne güzel insan, ne güzel anne, ne güzel ve kıymetli bir eşti.

‘’Sen iyi ki varsın kadınım. Sen olmasaydın darmadağın olurduk. Şimdi benim dağıttıklarımı toplamayı bırakıp, bu güzel çocuğu ayağa kaldırsak, ona da anne baba olsak. Aile olsak…’’ Bergüzar başını sallayıp elini camın üstüne koydu ve Asena’ya bakarken boğazındaki yumruya inat fısıldadı.

”Hoş geldin Asena Yalın… Hoş geldin kızım…”

 *   *   *

Tüm resmi prosedürler hızla yerine getirilirken, Ankara’daki yurt müdürleri Sedef Hanım da onlara her aşamada seve seve yardımcı oldu. Bergüzar’ın daha önce yetiştirme yurdunda büyümüş olması onlara çok büyük bir artı kazandırmıştı. İşleri, maddi gelirleri ve tabi ki soyadları güven verecek koşulları çoktan oluşturmuştu. Şimdi her şeyin gerçekleşebilmesi için bekledikleri iki şey vardı. Birincisi, Ayaz ve Yadigâr’ın bunu kabul etmesi, ikincisi ise Asena’nın onların çocuğu olmayı kabul etmesi. İki aşama da çok zordu. Hazırlanan tüm dosyalar, avukatlar, prosedürler artık bu iki sonucun gelişini bekliyordu. Ona göre Asena gerçekten Yalın ailesinin kütüğüne geçecek ve Yalın soyadını alarak hayatına onlarla devam edecekti. Bergüzar ve Alparslan ise çocuklarını karşılarına almış salonda otururlarken, Yadigâr ve Ayaz birbirlerine bakıp neler olduğunu çözmeye çalıştılar.

”Anne, baba… Neden bize öyle bakıyorsunuz?” Ayaz’ın bu sorusuyla karı koca birbirlerine döndüler.

”Nasıl bakıyormuşuz ki?” Yadigâr kısılan gözlerinin ardından onlara bakıp,

”Bir şey söylemeye çalışır gibi.” dediğinde onlara gülümsediler ve derin bir nefes alıp söze nereden başlayacaklarına karar vermeye çalıştılar. Bergüzar, hayatıyla ilgili gerçekleri anlatmak için onların biraz daha büyümesini beklemişti ama şimdi bunu anlatmanın tam sırası olduğunu düşünerek söze girdi.

”Aslında benim size anlatmam gereken şeyler var. Bunun için biraz daha büyümenizi beklemek istemiştim ama sanırım zamanı geldi.” Çocuklar yeniden birbirlerine bakıp sonra annelerine döndüler.

”Ben aslında… Yetimhanede büyüdüm!” demesiyle çocukların kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Çünkü yetiştirme yurdu ya da yetimhanenin ne olduğunu biliyorlardı. Yalın okullarında okuyan bazı arkadaşları orada yaşıyordu.

”Nasıl yani, Osman dedem seni oraya mı bıraktı?” Bergüzar onlara gülümseyip başını salladı.

”Hayır, hayır… Öyle değil. Annem, yani gerçek annem Nadide anneanneniz değil!” bir şok daha geçiren çocuklar, anne ve babalarına öylece bakıyorlardı.

”Yani senin annen başka biri mi?”

”Evet… Benim annem ve Osman dedeniz bir sebepten ötürü ayrılmışlar.” derken gözleri Alparslan’ı buldu. O bile hikâyeyi nasıl anlatacağının merakıyla karısına bakarken, Bergüzar’ın kaşı hafifçe havaya kalkınca, Alparslan onun yalan söyleyememe huyuna gülmemek için kendini tuttu.

”İyi gidiyorsun bebeğim… Devam et!” dediğinde Bergüzar da kendi sözlerine inanamayıp gülmeye başladı. Çocuklar daha da afallamış hâlde onlara bakınca Bergüzar elini bacağını hafifçe vurdu ve

”Gelin!” dedi. Ayaz ve Yadigâr yerlerinden kalkıp annesiyle babasının kucaklarına yerleştiler ve hikâyeyi dinlemeye devam ettiler.

”Sonra annem… Başka biriyle evlenmiş. Fakat ben o kişinin gerçek babam olmadığını çok sonradan öğrendim. Ben altı yaşındayken Toprak teyzeniz doğdu. Toprak iki yaşında, ben ise sekiz yaşındayken annemiz bizi terk etti.” Bundan sonrasında çocuklarının tepkilerini dikkatle izlemeye başladı. Çünkü anısıyla Asena’yı birbirine bağlamayı planladığı için onların her hareketini merak ediyordu. Yadigâr hüzünle dudağını büküp, annesinin boynuna sarılırken, Ayaz da babasının kucağından kalkıp annesinin boynuna yüzünü saklamıştı.

”Biz seni terk etmeyiz annecim…” Yadigâr’ın bu sözleriyle Bergüzar’ın gözünden bir damla yaş süzüldü. Alparslan ise gördüğü manzara karşısında nefes almakta zorlanıyor gibiydi.

”Biliyorum güzel kızım.” Yadigâr’ın saçlarını öperken, Ayaz’ın boğuk sesini duydu.

”Sen de bizi bırakıp gitmeyeceksin değil mi?” işte ne Bergüzar, ne de Alparslan böyle bir soruyu beklemiyordu. Oğlunu kucağına alırken karısının gözlerinin dolu dolu olduğunu gördü.

”Öyle şey olur mu bebeğim… Ben ne olursa olsun hep sizin yanınızda olacağım.” Ayaz babasının boynuna sımsıkı sarılırken, gözlerini bir an olsun annesinden ayırmıyordu.

”Ulan hergele… Yapma böyle. Beni de ağlatacaksın!” dediğinde hepsi Alparslan’a bakıp gülmeye başladılar. Bergüzar kocasının yanağına dokunup, akan gözyaşını usulca sildi ve ona yaklaşarak uzunca öptü.

”Hadi artık hikâyemi bölmeden dinleyin…” dedikten sonra anlatmaya devam etti.

”Sonra babamız kötü bir şey yapıp hapse girdi. Tekrar dışarı çıktı ama bu sefer de öldü ve biz yetimhanede büyümek zorunda kaldık. Çünkü kimse bize yardım etmek istemedi!” Alparslan bu sözüne buruk bir gülümsemeyle bakarken

”Ya da anneniz daha on bir yaşlarında olmasına rağmen yirmi ikilik dalyan gibi delikanlıları canından bezdirecek potansiyele sahipti de diyebiliriz.” demesiyle ikisi de kahkahalara boğuldu. Bergüzar onun koluna vurup

”Çok kötüsün Alparslan Yalın!” dediğinde onun dudaklarını, kendi dudakları üstünde hissetti.

”Çok aşığım Bergüzar Yalın!” çocuklar onların bu hâline gülümserken bu sefer Alparslan konuşmaya başladı.

”Çocuklar bunları size anlatmamızın bir nedeni var.” Ayaz ve Yadigâr merakla babalarına bakıyorlardı.

”Tıpkı anneniz ve Toprak teyzeniz gibi bir durumda olan…” Bu sırada kızına bakarak ”… Yadigâr, senden birkaç ay büyük, kız çocuğunu ailemize dâhil etmek ve onun da anne babası olmak istiyoruz.” dediğinde odaya sessizlik hâkim olmuştu. Çocuklar beklenmeyen bu habere normal olarak şaşırmışlardı.

”Bu bizi daha az seveceğiniz anlamına gelmiyor değil mi?” Yadigâr hızla babasına doğru atılıp kollarını boynuna dolarken, Ayaz yine yaşından olgun bir tavırla kardeşine baktı.

”Tabi ki hayır, Yadigâr… Sen doğduğunda beni daha az sevmediklerine göre, o kız geldiğinde de daha az sevmeyeceklerdir.” Karı kocanın gözleri mutlulukla dolarken buluştu. Bergüzar kızını kollarının arasına alıp yeniden onu sarıp sarmalarken

”Sevgi azalmaz bir tanem, paylaştıkça çoğalır. Babanla birbirimizi sevdikten sonra aramıza siz katıldınız. Bizim sevgimiz ise azalmak yerine sizlerle birlikte arttı ve kocaman oldu.” Dedi ve onlara dikkatlice baktı.

”Her çocuk annesi ve babası olmasını, güzel bir aile içerisinde büyümeyi hak eder çocuklar. Fakat herkes… Mesela ben ve teyzeniz, sizin kadar ya da babanız kadar şanslı çocuklardan olamadık. Ama bununla baş etmeyi öğrendik. Tabi çok zor ve can yakan bir şekilde.” derken gözünden düşen bir damla yaşı Yadigâr yavaşça sildi.

”Sizi hiçbir zaman birbirinizden ayırmadık. Ayaz ne ise Yadigâr da oydu. İkiniz de bizim canımızsınız bu bir kişi daha çoğalsak da değişmeyecek. Şimdi ne düşünüyorsunuz söyleyin bakalım?” Yadigâr bir anda abisinin elini tuttu ve onu çekiştirerek ayağa kaldırıp salonun çıkışına ilerledi.

”Bunu iki kardeş konuşmamız daha iyi olur! Bizi burada bekleyin!” derken anne ve babasına saçlarını savurup, Ayaz’ı da çekerek salondan çıkınca Bergüzar ve Alparslan kahkahalara boğuldular.

”Seni alacak adamın Allah yardımcısı olsun!” Bergüzar’ın bu sözlerine ilk önce gülen Alparslan bir anda duraksadı ve karısına döndü.

”Hangi yiğit alıyormuş benim kızlarımı?” Karısının ona aşkla bakan gözlerine bir an şaşkınlıkla bakarken dudaklarına örtülen dudaklar nefesini kesmişti.

”Ne yapıyorsun bebeğim? Olay olacağız!” demesine gülen Bergüzar

”Kızlarına!” dediğinde Alparslan da söylediğini fark edip gülümsedi.

”Kızlarım!” derken karısını göğsüne çekip, yatırdı ve saçlarını öptü. Çocuklar on dakika sonra salona girdiklerinde toparlanan karı koca, dikkatle onlara bakıyordu.

”Eee, ne karar verdiniz?” Çocuklar birbirlerine bakıp aynı anda

”Kabul ediyoruz.” Dediklerinde evde bir cümbüş patladı sanki. Alparslan ikisini de kollarının arasına alıp salonda dönerken Bergüzar sevinçten ağlıyordu. Dördü de birbirlerine sımsıkı sarılırlarken Alparslan,

”Belki ilk başlarda Asena ile biraz daha ilgilenmemiz gerekebilir. Çünkü…” Yadigâr bilmiş bilmiş babasına baktı ve

”Bize alışması için!” dedi.

”Aferin benim güzel deniz kızıma. Bu süreçte bize yardım ederseniz ve en önemlisi Asena’ya yardım ederseniz, yeni ailesine daha çabuk uyum sağlar.” Çocuklar ‘tamam’ deyip her şeyi onayladıkları sırada evin kapısı çaldı. Çocuklar ise anne ve babalarına gülerek, susmalarını işaret ederken onların kollarından ayrılıp koltuklara oturdular ve ellerini göğüslerinde bağlayıp surat astılar. Bergüzar ve Alparslan anında kurgulanan bu tiyatroya şok olmuş hâlde bakarken, çocuklarına ayak uydurmayı tercih edip birbirlerine güldüler. Evin kapısını açan Alparslan herkesi içeri buyur ederken, tüm ailenin yüzünde merak vardı. Hepsi salona girdiklerinde

”Konuştunuz mu?” diye tereddütle soran Tomris, çocukların asık suratlarını fark edince abisine ve Bergüzar’a bakıp titrek bir nefes aldı.

”Çocuklar?” Süleyman Bey, dikkatle torunlarına bakarken durumu kabul etmediklerini düşünmeye başlamıştı bile. Alparslan salona girip Bergüzar’ı kolunun altına alırken, gülmemek için kendini zor tutuyordu.

”Konuştuk… Ama…” Ertuğrul yavaşça çocuklara yaklaşıp yanlarına oturdu.

”Amcalarının kara çocukları bunu kabul etmedi galiba!” derken sesindeki hayal kırıklığı ve hüzün net olarak belli oluyordu. Bu sefer Atilla

”Sanırım öyle! Fakat zorla onlara bir şey yaptıramayız.” dediğinde çocuklar daha fazla kendilerini tutamayıp gülmeye başladılar. Ayaz onların düşen suratlarına bakarak gülerken, Yadigâr ise Ertuğrul amcasının sırtına tırmanmış yanaklarını öpüyordu.

”Nasıl da kandırdık ama!” diyen Ayaz gülerken koltuktan yuvarlanıp yere yapışınca bir an sessizlik oldu ve arkasından Alparslan’ın kahkahası Bergüzar’ın endişe dolu sesine karıştı.

”Yani ailemize yeni biri daha katılıyor öyle mi?” diye heyecanla soran Süleyman Bey’e cevabı oğlu sarılarak verdi.

”Evet Süleyman Yalın! Bir torunun daha oldu.” derken ikisinin de gözlerinden yaşlar usulca süzüldü.

*   *   *

Sedef Hanım, Bergüzar ve Toprak’a bakarken yıllar önce onların yurda ilk geldikleri günü hatırladı. O iki kızı şimdi karşısında dimdik duran iki güçlü kadın olarak görmek onu hem gururlandırmış, hem de duygulandırmıştı.

”Sizinle hep gurur duydum ve hep duyacağım.” derken gözyaşlarını tutmakta zorlanmıştı. Bergüzar ona minnetle gülümseyip, sarılırken

”Sen bizi büyütüp, iyi bir insan olarak yetiştirdin. Şimdi sıra biz de.” derken gözleri odasında oturup kendilerini bekleyen Asena’ya döndü.

”Çocuklar, bu kadar iyi kalpli ve yardım sever olmanıza mı sevineyim, yoksa işinizde başarılı ve güçlü kadınlar olmanıza mı?” derken sesi titriyordu. Toprak ve Bergüzar onu ortalarına alıp sarılırken

”Çok iyi anne olduğunuzu da asla atlayamam ve tabi iyi birer eş olmayı da başardınız.” dediğini duyduklarında güldüler. Sedef Hanım, Bergüzar’a bakıp gülümserken konuşmaya devam etti.

”Asena’yla konuştuktan sonra, Ayaz ve Yadigâr’ın da duruma alışıp kabullenmelerini sabırla beklemen gerekecek. Yolculuğunuz zor, meşakkatli ama sonucu inşallah güzel olacak.”

”O zaman önce şu küçük kızla konuşayım.” deyip kadını öptü ve Asena’nın odasına girdi.

”Bebeğim…” küçük kız ona gülümseyince Bergüzar’ın kalbinde solmayan çiçekler açtı sanki.

”Bergüzar…” kızın yanına ilerleyip yatağın kenarına oturdu ve onu yavaşça kucağına aldı.

”Burada ne kadar kalacağım?” Bergüzar gülümserken odadaki takvime gözü takıldı. Neredeyse bir aydır hastanede olan çocuğun bu isyanını haksız bulmuyordu. Derin bir nefes alıp

”İstersen buradan çıkabiliriz.” Dediğinde Asena bir an sevinecek, gülecek gibi oldu ama yüzü ânında karardı.

”Ama ben nereye gideceğimi bilmiyorum!” dediğinde, Bergüzar boğazına düğümlenen yumruyu ve kalbine oturan ağırlığı yok sayamadı. Gözlerinden yaşlar akarken, usulca kızın yanaklarını öptü.

”Benim bir fikrim var aslında.” Asena onun gözünden akan yaşları küçük elleriyle sildikten sonra korkarak Bergüzar’ın yanaklarını öptü. Onları dışarıdan fark ettirmeden izleyen herkes gözyaşlarını tutmakta zorlanıyorlardı.

”Bu kadında şeytan tüyü var diyorum inanmıyorsunuz!” diyen Alparslan’ın sesi titriyordu. Gözlerine biriken yaşlarıysa geri göndermek için saf saf tavana bakıyordu. Sedef Hanım onun elini sıkıca tutup

”O her zaman nahif bir kızdı ve herkesi kendine bağlayacak bir nokta illa ki bulurdu.” dediğinde Alparslan ona gülümsedi. Bu sırada Asena ise sorular sormaya devam ediyordu.

”Ne fikri?” diye sorduğunda Bergüzar kalbinin yerinden çıkacağını sandı. Asena’nın ellerini sıkıca tutup

”Benimle birlikte evime gelir misin? Hem çocuklarımla da tanışırsın. Güzel vakit geçireceğinize eminim.” dedi ve onun cevabını merakla beklemeye başladı. Asena bir süre bu teklifi düşündü ve sessizce ”Olur!” dediğinde Bergüzar’ın yüzünde oluşan gülümseme, herkesin beklediği haberi verdi. Kapının önünde oluşan sarılma faslı esnasında Bergüzar, Asena’nın üstünü değiştirmek için perdeleri kapattı ve kızın yanına tekrar geldi. Ona uzanmasıyla ürken küçük kıza anlayışla gülümseyip,

”İstersen kendin de giyinebilirsin. O sırada dışarıda beklememi ister misin?” diye sorarken yüreğine batan acıyla baş etmeye çalışıyordu. Asena başını ‘hayır’ anlamında sallarken

”Gitme!” diye mırıldandı ve kendisini giydirmesi için Bergüzar’a izin verdi. Küçük kızı giydirip yeniden yanına oturduğunda ona baktı ve gülümsedi.

”Kocam seninle tanışmak için kapıda bekliyor. İçeri gelmesini ister misin?” Asena bir an gerildi ama günlerdir kendisini kapının önünde bekleyen adamın varlığından korkmadığını hissetti.

”Ondan korkmuyorum Bergüzar. O beni korumak istiyor. Senin gibi.” derken elleriyle oynuyor, sadece ellerine bakıyordu. Bunu sık sık yaptığını fark eden Bergüzar onun başını kaldırıp göz göze gelmelerini sağladı.

”Bana söz ver. Başını asla eğmeyeceksin ve daima insanların gözlerine bakacaksın.” Kısa bir an oluşan sessizliğin ardından Asena, Bergüzar’ın gözlerine bakarak

”Söz!” dedi ve ekledi.

”Onunla tanışabilirim.” Bergüzar, kızın alnına küçük bir öpücük kondurup yerinden kalktı. Kapıyı açıp Alparslan’ı çağırdı. Şimdi koridorda Toprak ve Sedef Hanım dışında kimse kalmamıştı. Herkes eve dönüp onları evde karşılamak için yola koyulmuştu. Çocuk odadan dışarı çıkar çıkmaz üstüne çullanır gibi onu boğmak istememişlerdi. Alparslan tedirgin bir nefes alıp içeri adım attığında tıpkı kendi gözleri gibi yemyeşil gözlere sahip uzun sarı saçlı, bembeyaz tenli kıza gülümsedi. Yavaşça ona yaklaşıp, önünde diz çöktü ve gözlerinin içine bakarken elini uzattı.

”Merhaba, ben Alparslan.” Asena bir an kendisine benzettiği adama bakıp gülümsedi ve uzattığı elini tedirgince sıktı.

”Merhaba, ben de Asena…” derken sesinin titremesi Alparslan’ın yüreğine dokunmuştu.

”Ben sana zarar vermem Asena. Bizim çevremizdeki kimse asla sana zarar vermez. Hatta ne olursa olsun sana zarar gelmesini engeller canım. Korkmana gerek yok.” Asena ona bakmayı sürdürürken başını sallamıştı.

”Biliyorum…” dediğinde Alparslan gülümseyerek

”Nereden biliyorsun bakalım?” diye sordu. Asena ise ona utangaç bir gülümsemeyle

”Hep kapının önünde bekledin.” Dedi.

”Sen benimle tanışmaya hazır olana kadar orada beklemem gerekiyordu. Ben de öyle yaptım canım.” kızın bedeni güven veren bu sözlerle gevşerken yüzünde gerçek bir gülümseme oluşmuştu.

”Teşekkür ederim.” derken ki utangaç ve çocuksu hâli ise onları güldürmüştü.

”Bergüzar sana bir şey soracaktı. Sordu mu?” Asena başını salladı.

”Peki sen ne dedin?”

”Olur.” diye fısıldadığında Bergüzar’la göz göze geldi. Alparslan onun saçlarına usulca dokunup,

”Aferin benim akıllı kızıma. Hadi o zaman eve gidelim. Seni orada heyecanla bekleyen birçok kişi var.” deyip ayağa kalktı ve elini Asena’ya uzattı. Asena, Alparslan’ın elini sıkıca tutarken, diğer eliyle de Bergüzar’ın eline yapışıvermişti. Üçü birlikte önce odadan sonra da hastaneden çıkıp evlerine doğru hareket ettiler. Sitenin bahçesinden içeri giren arabadan indiklerinde Asena çevresine tereddütle bakıyordu.

”Bergüzar… Burada çok ev var!” derken ki şaşkın sesi onları güldürdü.

”Evet bir tanem. Her birinde ailemizden birileri yaşıyor. Bu evlerde bizim çocuklarımız dâhil toplam on bir çocuk yaşıyor biliyor musun?” Asena şaşkın şaşkın yüzlerine bakarken

”On bir mi?” dedi. Yeşil gözleri kocaman olmuştu. Yeniden bahçeye baktığı sırada çocuklardan birini görmeyi umut ediyor gibiydi. Evin kapısına vardıklarında Alparslan kapıyı yavaşça çaldı. Emine Hanım kapıyı gülümseyerek açarken gözleri Asena’daydı.

”Hoş geldiniz…” diyen şen şakrak sesi Asena’nın içini ısıtmıştı. Onlar içeri girip salona geçmeye hazırlanırlarken

”Çocuklar nerede Emine abla?” diye soran Alparslan’a cevabı Ayaz ve Yadigâr’ın kendisi verdi.

”Buradayız!” merdivenlerden hızla inip kapıya doğru baktılar ve merakla bekledikleri kızı gördüler. Asena çekinerek yeniden Bergüzar’ın elini sıkıca tutarken çocuklar ona gülümsemişti.

”Merhaba hoş geldin. Ben Sadullah Ayaz.” Diyen Ayaz ona elini uzattı ve sabırla bekledi. Asena ise Bergüzar’ın elini yavaşça bırakıp Ayaz’ın elini sıkarken

”Merhaba, hoş buldum. Ben de Asena!” demeyi zor da olsa başardı. Bu sırada neşeyle onlara yaklaşan Yadigâr da Asena’ya elini uzattı ve kendini tanıttı.

”Hoş geldin, ben Nazlı Yadigâr. Seninle yaşıt olmamıza çok sevindim. Artık Cihangir ve uyuz abime karşı yalnız olmayacağım. Bu, güzel bir duyguymuş.” dediğinde Ayaz homurdanırken Bergüzar ve Alparslan gülüyorlardı. Asena, Ayaz’a bakıp gözlerini yeniden Yadigâr’a çevirdi.

”Hoş buldum Yadigâr. Ben de Asena… Ama Cihangir kim?” derken elini sıktı. Yadigâr onun elini bırakmadan salona doğru ilerlerken kızı da peşinden sürüklüyordu.

”Boş ver… Bu çok uzun bir hikâye. Onların ikisinin bir araya geldiklerinde uyuzun teki olduklarını hatırlaman yeterli bence.”

”İnsan abisine uyuz demez!” Ayaz koltuğun üstündeki kırlenti hızla Yadigâr’a atarken Yadigâr da aynısını ona yaptı.

”İşte tam olarak böyle bir uyuzluk ve daha fazlası.” Yadigâr ve Asena göz göze gelip bir an birbirlerine baktıktan sonra gülmeye başladılar. Onların bu hâlini salonun kapısından sessizce izleyen Alparslan ve Bergüzar ise mutluluktan mest olmuş durumdaydı.

”Esmerim…”

”Söyle koca adam…” Alparslan’ın kolları bedenine dolanmış, dudakları boynuna sürtüyordu.

”Seni seviyorum.” Bergüzar gülümserken elini arkasına doğru uzattı ve kocasının yanağına usulca dokundu.

”Ben de seni seviyorum…” Onlar aşk yaşaya dursun, Yadigâr hiç duracak ve Asena’yı durduracak gibi değildi. Az evvel oturduğu koltuktan kalkıp yine Asena’nın elini tuttu.

”Hadi sana odanı gösterelim.” diyerek onu da ayağa kaldırdı. Ayaz, Alparslan ve Bergüzar da kızların peşine takılıp üst kata çıktılar. Yadigâr koridorun sağ tarafındaki en son odaya ilerledi ve kapısını açıp içeri girdi. Şeker pembesi duvar kâğıtlarıyla kaplı odanın duvarlarında bembeyaz bir şato tablosu vardı ve içinden yansıyan ışık tüm odayı aydınlatıyordu. Asena odada gözlerini gezdirip bir anda Yadigâr’ın elini yeniden tuttu. Odanın büyüklüğünün onu ürküttüğünü anlayan Alparslan ve Bergüzar tam konuşmak üzereyken Yadigâr

”Eğer istersen benim odam da birlikte kalabiliriz. Bu yatağı oraya taşıyabilir miyiz babacım?” dediğinde karı koca birbirlerine bakıp gülümsediler. Yadigâr hemen onun duygularını anlamış ve hızlıca çözümü üretmişti. Hiçbir büyüğünün yönlendirmesine ihtiyaç duymadan yaptığı bu davranış, onun empati duygusu yüksek bir karaktere sahip olduğunu da gösteriyordu. Alparslan dizini kırıp yere çökerken kızların ikisi de kucağına aldı ve yanaklarını öpüp odadan çıktı.

”Taşırız tabi ki. Ne varmış yani yatak taşımakta. Hem ikiniz bence çok iyi oda arkadaşı olursunuz.” Ayaz da annesinin elini tutup babasını takip ederken yeniden aşağı indiler.

”Halim abi!” diye aniden yükselen sesi kucağındaki Asena’yı ürkütünce yaptığı şeyin farkına vardı.

”Özür dilerim canım! Bazen böyle şeyler yapabiliyorum.” mutfak kapısından içeri giren Halim, Alparslan’ın yanına gelince

”Buyur aslanım!” demiş ve kucağındaki kızlara içtenlikle gülümsemişti. Herkes heyecanla Asena’nın gelişini beklediğinden onu görmek için sabırsızlanıyordu.

”Abi, Asena için üst kata oda hazırlamıştık ya, oradaki yatağı Yadigâr’ın odasına taşıyabilir misiniz?” Halim gülümseyerek

”Tabi taşırız!” derken Yadigâr babasının kollarından çıkıp bir anda Halim’in kollarına atıldı.

”Halim amca, hadi ben ve Asena, sana yatağı nereye koyacağınızı gösterelim.” derken adama en güzel gülümsemesiyle bakıyordu. Ben ve Asena deyişiyle onu kendinden ayırmaması, onun da karar vermeye ve söz hakkına sahip olduğunu bilmeden belirtmesine hepsi iç geçirmişti. Çocuklar bilinçli ebeveynler tarafından dikkat ve özenle yetiştirilirlerse içlerinden ne cevherler çıkıyordu.

”Göster bakalım, deniz kızım, yatağı nereye koyacakmışız bakalım. Asena, yatağı nereye koyalım kızım?” Halim’in bir anda adını söylediğini duyunca şaşıran küçük kız, şaşkınca Alparslan’a bakarken onlar da üst kata yöneldiler.

‘’Adımı söyledi.’’ Diyen şaşkın ve fısıltılı sesine gülümseyen Alparslan onun saçlarını usulca öpmüştü.

‘’Evet bebeğim, adını söyledi. Buradaki herkes senin adını biliyor.’’ Asena bu sözlere daha çok şaşırsa da üstünde durup düşünecek fırsatı olmamıştı çünkü Yadigâr onun aklındaki tüm kötülükleri enerjisiyle silip atmıştı. Yataklar taşınıp oda yeni şeklini aldığında kızlar odaya bakıp gülümsediler.

”Bence çok güzel oldu Asena. Sence?” Asena da başını sallayıp,

”Bence de!” dedi ama sesindeki tını Bergüzar ve Alparslan’ın dikkatini çekmişti. Bergüzar onu kucağına alıp yatakların birine otururken, karşılarındaki yatağa da Alparslan, Ayaz ve Yadigâr oturdu.

”Bergüzar…”

”Söyle canım.” Asena hepsine dikkatle baktıktan sonra

”Ben burada kalmayacağım ki. Niye bunca şeyi yapıyorsunuz?” Diye sorunca asıl konunun konuşulma vaktinin geldiğini anladılar. Bergüzar ona dikkatle bakıp,

”Biz aslında, senin bundan sonra bu evde bizlerle yaşamanı istiyoruz Asena.” dedi. Küçük kız şaşkın şaşkın onlara bakıp kalırken

”Ama siz, benim gerçek annem ve babam değilsiniz! Beni gerçek annem ve babam bile bırakıp gitti. Siz neden istiyorsunuz ki?” deyip sustuğunda Alparslan ona anlayışla gülümseyip elini uzattı ve tutmasını bekledi. Asena, onun elini sıkıca tuttuğundaysa konuşmaya başladı.

”Bak canım… Anne baba olmak için gereken asıl şey sevgidir. Biz seni koşulsuz ve sonsuza dek seveceğimize söz veriyoruz. Bu evde Yadigâr ve Ayaz’dan bir farkın olmayacak. Biz senin de annen ve baban olmayı çok isteriz. Tabi sen de istersen.” Asena gözlerini Alparslan’dan ayırıp Bergüzar’a baktı. Sanki onun da bir şeyler söylemesini ister gibi bu bakışla Bergüzar konuşmaya başlamıştı.

”Benim annem de beni terk etti. Ben ve kız kardeşim yetimhanede büyüdük. Senin orada tek başına olmanı istemiyoruz. Burada bizimle kalman ve ailemize katılman en büyük isteğimiz.” deyip bir an sustu ve kızın gözlerine dikkatle baktı.

”Bizim çocuğumuz olmayı kabul eder misin?” Asena’nın gözleri bu sefer Ayaz ve Yadigâr’a döndü. İkisi aynı anda gülümseyip,

”Biz seni kardeşimiz olarak kabul ettik bile!” diye şakıdıklarında kızın yüzünde yine şaşkın bir gülümseme oluşmuştu. Fakat o gülümseme birkaç saniye de kayboldu.

”Ya beni sevmez ve onlar gibi bırakıp giderseniz?” Bergüzar yerinden kalkıp onu kucağına aldı ve Alparslan’ın önüne gelip bacaklarının arasındaki boşluğa oturdu. Bu sırada Ayaz babasının sırtına atlarken, Yadigâr da annesinin diğer dizindeki yerini almıştı.

”Biz seni sevgiyle büyütmek istiyoruz bir tanem. Tüm kötülüklerden koruyarak, yaşadığın tüm acıları unutturarak, seni sarıp sarmalamak istiyoruz. Sen de ister misin güzel kızım?” Alparslan, karısının omzundan onun gözlerine güven verircesine bakıyordu. Asena, önce karşısındaki Yadigâr’a sonra Bergüzar’a, Alparslan’a ve en son da babasının sırtına tüneyen Ayaz’a baktı ve fısıldadı.

”Evet…” cevabıyla bir anda hepsi sevinçle bağırıp Asena’ya sarılırken evin içi sesleriyle inlemişti. Alparslan sırtında oğlu, iki kolunda da kızlarıyla ayağa kalktığında Bergüzar onların bu hâline gülümsedi ama gözlerinden akan yaşlarında farkındaydı.

”Gel buraya bebeğim…” diyen kocasına yaklaşıp alnını onun dudaklarına dayadı. Asena daha önce hiç tanık olmadığı bu sevgiye hayranlıkla bakarken onlara gülümsedi. Çocukları yere indiren Alparslan kollarını kocaman açıp

”Hoş geldin Asena Yalın. Hoş geldin kızım. Hoş geldin Dişi Kurt…” dediğinde küçük kız onun kollarına koşup sımsıkı sarıldı ve ömür boyu sürecek, o güvenli limana demir attı.

 

ESMERİM – ABRE / 24.BÖLÜM’ü Okumaya Devam Et.

error: Content is protected !!