3.BÖLÜM

 

“Emniyet ve askeriye ile uzun bir toplantı gerçekleştirdiğim için…” deyip durdu ve gözleriyle birini aradı. Bulduğunda ise sözlerine devam etti. “Sayın, İl Milli Eğitim Müdürü sizinle başlayalım.” İl Milli Eğitim Müdürü ilk odağın kendisi olmasıyla gerilip kravatını düzeltirken, oturduğu koltukta huzursuzca kıpırdanmış ancak, “Tabii, buyurun Sayın Vali’m,” demekten başka bir şey yapamamıştı.

Okulların iç düzeni, ihtiyaçları, ders materyallerine erişimlerin yeterli olup olmadığı, öğrencilerin başarı profili, sınıf mevcutları, ilkokulundan mezun olanların ortaokula, ortaokuldan mezun olanların liseye devam etme istatistikleri, liseden mezun olan kaç öğrencinin üniversite sınavında başarı sağladığı ya da sağlayamadığı gibi konuları ayrıntısıyla sorduktan sonra asıl odak noktasına kilitlendi.

“İlkokuldaki, ortaokuldaki ve lisedeki kız öğrencilerin sayılarını istiyorum. Kaçı eğitime devam ediyor, kaçı eğitimden mahrum bırakılıyor, hepsini raporlandırın. Bu şehirdeki kızların kaçı resmi olarak evli, kaçı dini nikâhla evli ve varsa eğer, kaç çocuğu var?” Yine anlık olarak duraksayıp bu sefer İl Sağlık Müdürü’ne döndü.

“Sayın İl Sağlık Müdürü…”

“Buyurun, Vali Hanım,” diyen adamın alnına biriken boncuk boncuk terleri görse de sözlerine aynı istikrarla devam etti.

“Bu şehirdeki kadınlar, genç kızlar… Aile planlamasını biliyorlar mı? Bunlarla ilgili çalışmalarınız neler?” demesiyle adam telaş içinde atıldı.

“Tabii efendim, doktorlarımız, ebe hemşirelerimiz bu konu üstünde çalışıyor.” Nazenin ise hafifçe başını sallayıp çatık kaşlarının altından bakarak, “Duymak değil, tek tek görmek istiyorum. Bu konuyla ilgili raporlarınızı yarın sabah masamda göreceğim,” dedi ve gözleri tekrar salondaki misafirlerini taradı.

“AFAD, AKUT, Kızılay İl Müdürleri… Sizlerden de isteklerim var. Maddi durumu yetersiz olan vatandaşlarımıza uzattığınız yardım elini biliyoruz. Sağ olun, iyi ki varsınız. Ancak bilmek yetmez, görmek isterim. Yardım giden haneleri raporlayın, inceleyeceğim. Ve Kızılay’dan ayrıca bir isteğim var. Kan ve ilik bağışlarının yıllık istatistiğini istiyorum. Kan ve ilik bağışı önemli, bu konuda sosyal farkındalık oluşturulmalı.” Bir dakika kadar sessiz kalıp, “Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, bakımevinde kalan vatandaşlarımızın, devlet koruması altında olan ve yuvalarımızda kalan çocuklarımızın durumlarını rapor edin. Ve ayrıca İl Milli Eğitim Müdürü’m, yatılı okuyan öğrencilerle de ilgili bilgilendirmeyi dosyanıza ekleyin. Her gün çıkan yemek listeleriniz dahil hepsini istiyorum,” dedikten sonra birkaç adım atıp kürsüden uzaklaştı.

“Sayın Belediye Başkanı, ilimiz, ilçelerimiz ve köylerimiz kış aylarında yoğun kar yağışı aldığı için özellikle köylerle iletişim ve yol bağlantıları kopuyormuş.” Belediye başkanı tıpkı dün tanıştıklarında olduğu gibi huzursuzca kıpırdanıp, “Evet Sayın Vali’m, bazı sıkıntılar yaşıyoruz,” deme gafletinde bulunmuş, bunu dediği anda ise Nazenin’den hiç beklenmeyen bir ses yükselmişti.

“Yaşanmayacak!” diye yükselen o sesle irkilen başkan ve diğer herkes şaşkınca kadına bakarken o ise sözlerine aynı hiddetle, keskinlikle devam ediyordu.

“Ne demek sıkıntı yaşıyoruz? Ne demek yollar kapanıyor ve vatandaşımıza ulaşamıyoruz? Elektrik kesintileri oluyormuş, hatta günlerce elektriğin gelmediği oluyormuş. Sular buz tutuyormuş. Yol, elektrik, su, Sayın Başkan… Vatandaşının en çok ihtiyaç duyduğu, yaşamsal döngüsünü devam ettirmesi için gerekli olan üç ana gereç sizde sekteye uğruyor ve siz, vatandaşın oylarıyla geldiğiniz bu makamda rahat rahat oturup, öyle sıkıntılarımız oluyor mu diyorsunuz? Hangi cesaretle başkan, hangi yüzle?”

Ortam resmen buz tutmuştu. Nazenin’in yemyeşil gözlerinden çıkan alevleri hepsi görüyordu. Yanakları al al olmuş, aldığı soluklar yüzünden burun delikleri bile genişlemişti sanki. Şakağının ve boynunun sol tarafında beliren iki damar ise ürkütücü bir görüntüye sebep oluyordu.

Metehan Binbaşı ifadesiz tutmayı öğrendiği yüzünde beliren şaşkınlığa da kocaman açılan gözlerine de engel olamazken şu ana kadar gördüğü Nazenin Hanım’ı ya da Vali Hanım’ı düşündü. Hiçbiri bu kadına benzemiyordu. Neredeydi gece kendilerine çay getiren düşünceli, sessiz sakin, nahif kadın, neredeydi yeri yerinden oynatan öfkeli Vali Hanım!

Şok olmuştu. Hem de yıllar sonra gerçek anlamda şok olmuştu. Biri onu şaşırtmayı başarmıştı. Belli belirsiz soluk alıp yüzünü gözünü toplamaya çalışırken onun aynı hızla sözlerine devam ettiğini duydu ve kendisi de dinlemeye devam etti.

“Yol çalışmalarınız yarım yamalak. Bazı köylerin yolları tali yol! Oradaki insanlar acil bir durumda, hastalıkta, doğumda buraya nasıl ulaşacak ya da ambulans, asker, itfaiye ekipleri oraya nasıl gidecek? Oradan taşımalı eğitimle ilçelere ya da il merkezine gelen çocuklar, çocuklarımız, bu ülkenin geleceği olacak evlatlar… Onlar her gün harabe gibi yollarda sarsıla sarsıla yolculuk ediyor. Kimi zaman araçları bozulursa yürüyorlarmış. Karda, kışta… Koca koca dağların eteklerinden yürüyorlar, Başkan. Buralarda çığ düşmesi de sık yaşanırmış. Ne araçla ne de yaya olarak can güvenlikleri yok ve siz bana geniş geniş bazı sıkıntılarınızdan mı bahsedeceksiniz?”

O kel kafalı, ensesinde azıcık kalmış kıl yumağını ve fırça gibi pala bıyıklarını siyaha boyayan belediye başkanı mosmor olmuştu. Yaşadığı bu renk değişimi tabii ki mahcubiyetten değildi. Evlerinde, ailelerinde ya da gittikleri her yerde ağam, paşam diye karşılanmaya alışmış bu adam, yarı yaşı kadar kadından azar yiyordu. Hem de makam mevkii sahibi birçok erkeğin gözü önünde. Onun öfkeyle atan rengini gören Albay ise usulca Metehan Binbaşı’ya eğilip mırıldanmaya başlamıştı.

“Vali Hanım çok can yakacak. En çok da bu puştun canını yakacak, belli oldu. Demek ki Vali Hanım da bunun ne mal olduğunu anladı. Dersine iyi çalışmış, doğru yere atış yapıyor.” Metehan sakince başını sallayıp göz ucuyla başkana baktıktan sonra tekrar Nazenin’i odağına almıştı. “Çok doğru söylüyor, bizlerin söyleyemediğini söylüyor. Hem de zerre korkmadan, çekinmeden yapıyor bunu. Takdire şayan ama… Bu adam pisliğin tekidir komutanım. Ne bugünü ne yediği lafları ne de Nazenin Hanım’ı unutmaz. Vali Hanım kendine düşman edinmekte oldukça hızlı.”

Metehan’ın sözlerin doğruluğunu bilen Albay usulca başını sallarken, “Allah bu kızı korusun mu desem, yoksa bu kızdan bizi mi korusun desem…” demesiyle binbaşı gülecek gibi oldu. “Onu, ona kötülük yapmak isteyenlerden, bizi de ondan korusun komutanım.” Bir an göz göze gelip iç çekerken, kahkahalarını da içlerine gömmüşlerdi.

Bir saat sonra Vali Hanım taş üstünde taş bırakmadığı toplantıyı bitirip çıkışa ilerlerken herkes ayaklanmıştı. Genç kadın ise hızlı adımlarla kapıya vardığı sırada aklına gelen şeyle duraksadı ve arkasına bakıp Metehan’ı küçük bir el hareketiyle yanına çağırdı. Bu hareketi fark eden Kutluhan Albay, “Duan tutmadı galiba
binbaşı,” dediğinde Metehan onun güldü gülecek yüzüne bakıp mırıldandı.

“Tövbe de komutanım,” deyip Nazenin’in yanına ilerlerken Albay ise kıs kıs gülmekten kendini alamadı. Bu kadın, herkese yetecekti. Tam da buraların ihtiyacı olan dik duruş, sözünü esirgemeyiş ve di
siplin onda vardı.
Salonun kapısının önünde Metehan’ı bekleyen Nazenin onun
geldiğini görerek yürümeye devam etti.
“Vali Hanım…”
“Binbaşı, kaç gündür soracağım unutuyorum. Şu…” deyip kıyı
köşe bir yerde durdu. Kimsenin görmediğine de emin olunca dos
yaların arasından zarf çıkarıp uzattı. Binbaşı zarfa çatık kaşlarının
altından bakarken, “Benim eve gönderdiğin market alışverişinin pa
rası,” dedi ve tek kelime etmesine fırsat vermeden sözüne devam etti.
Tehditkâr biçimde havalanan sol kaşı ağzını dahi açma der gibiydi.
“Teşekkür ederim. Düşünmüş, almışsınız ama parasını vermez
sem, sizi kullanıyorum gibi olur. Yakışıksız olur, farklı yakıştırmalar
yapılır. Ben de bunu istemiyorum. Anlatabiliyorum, değil mi?” Bin
başı hiçbir şey diyememişti fakat Vali Hanım derdini çok güzel anlat
mıştı. Düşüncesine teşekkür etmişti ama fazlasını kabul etmeyeceğini
de açıkça dile getirmişti.
“Anladım… Ve… Teşekkür edilecek bir durum yok.” Cevabına te

error: Content is protected !!